Bradley Manning, Edward
Snowden ve Utku Kalı'nın özgürlüğü için açılıyoruz!
TAM ŞEFFAFLIK İSTİYORUZ!
Bradley Manning, Edward Snowden ve Utku Kalı'nın özgürlüğü için
açılıyoruz! Devletlerin insanlardan sakladığı bilgileri kamuya
açıkladıkları, şeffaflığa katkı sundukları iddiasıyla, suçu açıklamayı
suş sayan bir zihniyetin hukukuyla yargılanan bu üç insanın özgür
kalmas, şeffaflık talebiyle bir metafor kurup, şiddetsiz solgansız
(form olarak militaristtir) bir eylemle denize açılıyoruz. Özgürlüğe
ve şeffaflığa açılım teknemiz 27 Temmuz Cumartesi, saat ??, ??
iskelesinden kalkacaktır.
"Özgürlüğe ve Şeffaflığa Açılım - Bradley Manning, Edward Snowden ve
Utku Kalı'nın özgürlük" eyleminin devamı olarak, tarihini yakında
açıklayacağımız "Resmi ve Sivil Kamusal Alanlarda Şeffaflık" panelini
düzenleyecek ve panel sonunda hazırlanacak orttak "Şeffaflık
Bildirisi"ni kamuya ve dolayısıyla muhatabı olan resmi ve sivil
kurumların bilgisine sunacağız.
"Özgürlüğe ve Şeffaflığa Açılım - Bradley Manning, Edward Snowden ve
Utku Kalı'nın özgürlük" eylemi için sosyolog&küratör Ali Akay da bir
sunumu hazırladı.
"Özgürlüğe ve Şeffaflığa Açılım - Bradley Manning, Edward Snowden ve
Utku Kalı'nın özgürlük" eylemi katılımcı ve izleyicileri polis ve
jandarmanın kurşunlarına, jopuna, gazına ve tomasına hedef olmayacak
ama sahil güvenlik botları gelip su sıkar mı? Bunun olmayacağı
garantisini veremiyoruz.
27 Temmuz ayrıca, yeni Global Bradley Manning Anti-Militarist
Eylemleri Günü. "Özgürlüğe ve Şeffaflığa Açılım - Bradley Manning,
Edward Snowden ve Utku Kalı'nın özgürlük" elemi de bu uluslar arası
eylemliğin açılımı daha geniş bir parçası olacak. Bu eylem ağının
TC'deki ilkini, Manning'le sınırlı olarak 1Haziran'da İstanbul
Amerikan Konsolosluğu önünde gerçekleştirmiştik.
Modernist militarist politikalar, bilginin merkeziliğini öngörür.
Bilginin gizliliğini, kontrollü kamusallaşmasını... İnsanların pek çok
şeyin aslını öğrenmesini istemez. Özellikle de devletlerinin
suçlarını. katliamları, cinayetleri, işkenceleri, faili mechulleri,
gözaltında kayıpları... İnsanlar, vergileri dolayımıyla hangi suçlara
iştirak ettikleri, neleri destekledikleri ya da engelledikleri
bilgisinden yoksundur.
26 Temmuz 2010'da Amerikan ordusunun 2004-2009 yılları arasında
Afganistan Savaşı'nda tutmuş olduğu 92.000 belgeyi açıklayan Bradley
Manning, o sıra görev yaptığı görev yaptığı Kuveyt'deki Camp Arfijan
üssünde tutuklanmış ve hakkında 52 yıl hapis cezası istemiyle
Virginia'daki bir askeri üs cezaevinde hücrede tutulmaktadır.
Bradley, mahkemeye çıkarılmadan 11 ay boyunca, Birleşmiş Milletler
İşkence Raportörü'nün "zalimce, insanlık-dışı ve aşağılayıcı" bulduğu
ve baştan aşağı soyulup yoklamaya çıplak çıkartılmak gibi
uygulamaların da arasında bulunduğu koşullarda yaşamak zorunda
bırakıldı.
Bradley'in sızdırdığı bilgiler kamuoyunu Terör'e Karşı Savaş'ın
gerçekleri hakkında aydınlattı ve resmi ile ticari kurumlardaki
yolsuzluk ve hileli işleri açığa çıkardı. Ayrıca bu bilgiler Irak
Savaşı'nın sonlandırılmasına ve Tunus Devrimi, Occupy Hareketi gibi
halk hareketlerinin oluşmasına katkıda bulundu. Dünya üzerinde on
binlerce sıradan insan Bradley'e destek verdi ve hukuki savunmasının
finance edilmesine yardımcı oldu.
Bradley 28 Şubat 2013'te mahkemede okuduğu bildiride, halkı ABD'nin
gizli tutulan savaş suçları ve hükümetinin dalavereleri hakkında
bilgilendirmek amacıyla Wikileaks'e bilgi sızdırdığını açıkça kabul
etti. 20 yıl hapsine neden olabilecek "gizli bilgileri kötüye
kullanma" ve 10 daha düşük seviye suçlamayı kabul ederken, savcının
söylediği üzere takibi durumunda "düşmana yardım etmek" ve ilgili,
ömür boyu hapsine neden olabilecek ithamları reddetti. Bradley aynı
zamanda Wikileaks'den önce Washington Post ve New York Times gibi
gazetelere gittiğini ancak bu yayın kuruluşlarının bahsi geçen
belgelere ilgi göstermediğini de dile getirdi.
Eski NSA ve CIA sivil sitem analisti Edward Snowden, telefon izleme
metada'sını (öte veri), izleme programını deşifre eden belgeleri
Bahar'da The Guardian'a verdi, gazete belgeleri Haziran-Temnuz'da dizi
olarak yayınladı. Medyada belgelerin yayınlanması ulusal güvenlik,
kitle gözetimi, bilginin gizliliği, kamunun bilgi edinme hakkı,
bireysel irade ve şeffalık üzerine global bir tartılma başlattı.
Edward "Kamuyu, onların adına ve onlara karşı yapılanlar hakkında
bilgilendirdim. Bu onların hakkı" dedi. ABDullah Fedearal savcıları
ise Edward'ın tutuklanıp yargılanmasını istiyor, ulusal çıkarlara ve
terörle mücadeleye zarar veren bir fiili işlediğini, casusluk ve
devlet malı hırsızlığı yaptığını iddia ediyor. Peki devlet tek başına
soyut bir hiç değil mi? O mal(!)ın asıl sahibi o devleti somut olarak
var eden halk değil mi?
Edward, Bradley gibi tutuklu değil, çünkü henüz yakalanmadı. Şimdilik
bir sivil ölüm sürecinin başında. Dört haftadır Moskova'daki
Seremetyevo Havalimanı transit yocu bölümünde ikamet ediyor ve
Rusya'dan geçici iltica talebininde bulundu. Edward'ın avukaı ABD'ye
teslim edilmesi durumunda idam ve işkenceyle karşı karşıya olduğunu
vurgulayor. Ruyas Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD'ye teslim etmeyi
reddetti ama Rusya'da kalabilmesi için de "ABD'nin izleme programına
ilişkin gizli bilgileri sızdırmaması" şartını öne sürdü, Edward bu
belgeleri kamusal bilibirliğe zaten sundu ve ve bunu savundu.
İzlanda parlamentosu milletvekili Birgitta Jonsdottir de savaş
suçlarını açığa çıkaran binlerce belgeyi kamuoyunun bilgisine sunan
Bradley Manning'i Nobel Barış Ödülü'ne aday gösteren bir kampanya
başlattı ve kampanya destekçilerine çağrısını, Öldürmeyi reddettiğiniz
için teşekkürlerimizle diye bitirdi. Alman Bilim Adamları Birliği ve
nükleer silahlara karşı çıkan avukatların oluşturduğu IALANA adlı
organizasyon ile Transparancy International örgütü ise, yaptıkları
ortak açıklamada, çoğu zaman işveren veya devlete karşı kötü durumları
ortaya çıkaranlara verilen "Whistleblower Ödülü "nün bu yıl Edward
Snowden'a verileceği bildirildi
Özgürlüklerine açılmanın üçüncü objesi Utku Kali'nin durumu biraz
farklı ama neticede o da gizlenen bilgiyi kamusallaştırdığı
gerekçesiyle askeri cezaevinde tutuklu olarak, Sivas'taki 5. Piyade
Eğitim Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın hazırladığı iddianamede
"devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin, devletin güvenliğine ve
siyasal yararlarına ilişkin belgeleri açıklama" suçlarını zincirleme
işlediği gerekçesiyle 25 yıla kadar hapis cezası hapis talebiyle
askeri mahkemece yargılanıyor. Biraz farklı dedik çünkü Bradley ve
Edward'ın aksine Utku, Reyhanlı'da 54 insanın öldüğü patlamaya dair
Jandarma Genel Komutanlığı belgelerini Redhack aracılığıyla kamusal
bilinirliğe sızdırdığını reddiyor.
Utku, bilgi sızdırmış olsun ya da olmasın, sızdırdıysa bunu kabul
etsin ya da etmesin, iktidarların bilginin merkeziliği dayatması,
kamuoyunun bilinirliğinden, şeffaflığından korkusunun mağdurudur. 24
Mayıs'tan beri Sivas'taki Temeltepe Kışlası askeri cezaevinde hapis,
bu süreç içinde fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldı, defalarca
çırılçıplak soyulup arandı. Utku'nun bilgiyi Redhack aracılığyla
sızdırdığı ve kandisinin Redhack'a yakınlığı iddiaları Utku'ya karşı
bazı çevrelerde rezervler oluşturuyor. Kendisini Marksist ve soyalist
olarak tanımlayan, özellikle İçişleri Bakanlığı ve emniyet Genel
Müdürlüğü sitelerini hacklemesi ve bazı belgeleri kamuya açıklamasıyla
tanınan, anonimleştirici Guy Fawkes, nam-ı diğer "V for Vendetta"
maskelerinin TC'deki bilinirliğinde de ciddi katkısı olan Redhack'in
duruşundaki yeryer ulusalcı ve militarist tutum, ideolojikliği bu
rezerve neden oluyor. Ama unutmayalım biz mağdurun kimliği için değil
mağduriyeti için mücadele ediyoruz.
GEZİ KALIKIŞMASI, ANTİ-MİLİTARİZ ve ŞEFFAFLIK
Nicelik olarak şimdi yoğun olan eklemlenmesi değilse de Gezi
Kalkışması'nın nüversi, eskinin eşitlik temelinde büyük kimlik
gruplarının özneleşmesi duruşundan tümden farklı özgürlük temelinde
bireyin özneleşmesi duruşuyla TC için çok yeni. Bu yeni olma hali de
genelinde mevcut sosyoloji, siyaset bilim vb methodlarıyla
açıklanamasını, anlaşılmamasını ya da yeni olanın makro-mikro
iktidarların statükosu için tehlike oluşturduğu için kasten anlaşılmak
istenmemesi ya da farklı açıklanmasına neden oluyor. İnsaların
iradelerinin üzerinde, merkezi irade /iradelerin tektipleştirici ve
itaat ettirici tahakküm kurmasına hayır diyen nüvenin kalkışmasının
özünü oluşturan anti-militarizm de birbirine karşı görünen her tür
medya tarafından kesten es geçildi.
Eklemlenen meseleyi "Başbakan ve AKP Karşıtlığı"na odaklarken, nüve
başbakan ve AKP'nin sadece bir parçası olduğunu, tüm resmi özel
tahakküm mekanizmalarına, militarizme karşı olduğunda ısrar etti,
muhalefetinin merkezine bir partiyi ve siyasetçiyi alan partizanca
eski tarz siyaseti reddetti, ona adeta Natasuceratops Titusi muamelesi
çekti. Ulus Baker'in seneler önce yazdığı gibi, emeğin kutsanmasındaki
militarist zihniyetin ve emeğin biçim değiştirmesinin farkında, mevcut
sistemin iktidarını, dahilinde eriyip nesne(object)leşerek başka bir
büyük kimlik grubunun iktidarı adına yıkmaktansa, kapitalizmi kendi
içinde evriltecek, kendi iradesinin özne(subject)liğini gittikçe
çoğaltacak yöntenler arıyor.
Hükümet bazındaki iktidar harici, kalkışmaya eklemlenenmeye, ondan
nemalanmaya ve gittikçe onu dönüştürmeyi amaçlayan mikro iktidarların
nüve tarafından sürekli kusulmalarının altında da, kendilerini,
Batı'da çoktan tartışılıp 60'lardan sonra bir söyleme indirgenmiş,
eskimiş büyük toplumsal önermeler, ideolojilerle tanımlıyor olması ve
örgütlenme yapılarındaki militarizm yatıyordu. Nüve, kalkışmayı eski
tarz hiyerarşik örgütlemeye çalışan, temsiliyetler geliştirmeye
çalışan eklemlenmeyi Natasuceratops Titusi gibi gördü/görüyor.
Örgütlülün sabitliğinin, patizanlaştırıcı militarist kemikleşmesinin
farkında, sabit örgütlenmeler yerine olgular çerçevesinde her olguda
yeniden ve katılımı sabit olmayan, ve olguya dair meseleler çözüldükçe
kendini fesh eden dinamik örgütlenmeleri yöntemleştiriyor.
Tetikleyicileri ve yöntemleri farklı farklı global kalkışmalar gibi,
Gezi Kalkışması da daha ziyade, ilk fiile geçme denemesi birkaç sene
önce İspanya'da denenen, Stephen Heissel'in "Indignez-vous!"da teklif
ettiği rejimin futursuz haksızlıklarına esef duyup, tektipleşmeden,
şiddetten uzak, yaratıcı, sanatsal yöntemlerle devamlılıklı isyan
haline denk düşüyor ve bu haliyle bu coğrafya için sahiden yeni.
Gezi, merkezi, hiyerarşik, nesneleştirici, türcü, makro siyasetler
(devlet, millet, parti vb) güden, bilgiyi duvarlaştıran/sabitleyen,
ortaklaştırıcı resmi ya da kendiyle menkül yüksek kültürler, ahlak,
disiplin vb oluşturulup bunu dayatan, determinist, bütünleştirici,
cinsiyetçi, homofobik, maddi, inacı kurumsallaştıran/ritualize eden,
aidiyetçi, bürokratik, işbölümcü, endüstriyalist, genişlemeci, laik,
temsiliyetçi, gözetlemeci, tanımlayıcı ve yargılayıcı, pozitivist
uzlaşmacı vb modernistzmin militarist önermelerine, bu önermelerin
kendi iradesi üzerindeki tahakkümüne karşı bir devamlılıklı kalkışma
Gezi'nin nüvesi. Az sayıda olsa da bazı tahlillerde nüve postmodernist
ve siyasal olarak Marksizme bir saldırı olarak tahlil edildi. Nüve
modernizmin miltarsit yötemine karşı çıkışıyla ve bazı teklif ve
yöntenleriyle postmodernizmle örtüştürülebilir ama bazı.. çünkü nüve
Larrain'in tanımıyla "......
Postmodernist kavramların
kendileri küresel
kapitalist sistemin gerçek çelişkilerini gizledikleri ve nesnelolarak
insanların dikkatlerini bu çelişkilerinden uzaklaştırıp, suret ve
aşırı gerçek arıtılmış dünyasına çektikleri için ideolojiktir. Onlar
aynı zamanda tek taraflı olarak çoğulculuğa ve farklılığa vurgu
yaptıkları, değişik kültür ve ırkların ve insanlığın ortak unsurlarını
gizlerneye çalıştıkları için ideolojiktir. Ideoloji kavramına açıktan
saldırarak, ama onu, eleştirel ideoloji kavramını öneren kurumları
(meta-anlatıları) eleştirirken, gizlice tek yanlı biçimde kullanarak
postmodernizm yalnızca kendisiyle çelişmekle kalmamış, aynı zamanda
statüko için uygun bir ideoloji haline gelmiştir ..."in de farkında,
postmodernizmin eleştirisyle de halvet olmuş, yanyanalığı sabit
olmayan, tek tek özgür iradeler olarak yöntemlerini kendi inşa ederek,
bir üst önermede aidiyet bulmadan yürüyor. Gezi bir savaş, yenmek ve
yenilmek üzerine kurulu değil, insanların tek tek olgular üzerinden
yeni mücadele yöntemleri geliştirerek, kendi iradelerini gittikçe daha
fazla özgürleştirmesi. Süreç içinde tercihli vergi sisteminden,
parlementonun feshedilip, temsili demokrasinin terkedip artık
teknolojik olarak mümkün olan doğrudan demokrasiye kadar talep edilen
olgular çeşitlenecektir. Bu taleplerin en önemlilerinden birisi de
"şeffaflık". Olgunun bilgisinin merkezileştirip, gizlenip ya da farklı
kodlanarak kısmi servis edilmesiyle, kendi iradelerin çiğnenmesine
"hayır" demek. Bu şeffaflık talebi sadece devletten değil, tüm kamusal
aygıtlardan. Mağdurlar adına çalışırken, bu çalışmanın bilgisini
temsilen haklarını talep ettikleri mağdurlardan bikle eski zihniyetle
gizleyen komisyonlar, dernekler, vakıflar vb'den de.Senelerdir belli
statükolarca ideolojik aygıtlarca empoze edilmiş ahlak, edep vb ile
menfileştirilmiş "muhpirliğin" iade-i itibar. Çünkü eskiyle eskinin
yöntemleriyle, merkeziyetçi, hiyerarşik, kapalı muhalefetlerin eski
statükoya suni nefes aldırmak olduğunun farkında nüve, o yüzden de
mahremiyet harici tüm kamusal alanlarda muhbirleşmenin şeffaflığı
getireceğini biliyor. Tam şeffaflık talep ediyor.
TC'NİN MİLİTARİZASYOON ve ŞEFFAFLIK KARNESİ
Kışla içinde ölen askerlerin, çatışmada ölenlerin çok fazla olduğu,
Sayıştay'ın ancak askeri kantinleri denetleyebildiği kadar şeffaflaşan
Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü "Transparency International"ün
değerlendirmesinde 100 üzerinden 50 puan bile alamayan Türkiye,
sivillerden sakladığı tüm bilgileri kalem kalem NATO'ya veriyor.
2012 yılı Küresel Militarizasyon Endeksi'nde de Türkiye, geçen yıla
göre 3 basamak yükselip 24. sıraya çıkıp daha militarize bir ülke olma
yolunda ilerliyor.
2012 yılı Dünya Barış Endeksi'nde ise Türkiye 130. sırada, 2011'e göre
2 basamak daha aşağıya düşmüş durumda. Yani daha az barışsever olarak
değerlendiriliyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI'ye göre
dünya genelinde 1998'den bu yana ilk kez askeri harcamalarda nispi bir
düşüş yaşanırken, Türkiye, Rusya ve Çin harcamalarını artıran ülkeler
oldu.
2012'de Türkiye, dünya askeri harcamalar listesinde 18.2 milyar $la
15. sırada, 9 milyar $a ulaşan iç güvenlik harcamalarını da askeri
harcamalara eklediğimizde 2012 yılında 27 milyar dolarlık bir askeri
ve iç güvenlik bütçesi ortaya çıkıyor (örtülü ödenek hariç).Buna
Zorunlu askerlik nedeniyle 16 ay boyunca üretimden koparılan
insanların ekonomik değerlerini -yaklaşık 12 milyar $- eklediğimizde
rakam 39 milyar $ çıkıyor.
Türkiye'nin askeri harcamalarının GSMH'ya oranı, İngiltere dışındaki
tüm Avrupa ülkelerinin üzerinde. Asgari ücretle çalışan her Türkiye
vatandaşı yıllık kazancının % 2,3'ünü silahlanma için veriyor. (asgari
ücret 774 lira, kişi başına silahlanmaya harcanan para 430 lira)
2013 bütçesinde ise, askeri ve iç güvenlik harcamaları, 2012 yılına
göre yüzde 16,2 artışla, 45 milyar 297 milyon lira olarak belirlendi.
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın 2013 yılı bütçesi yüzde 32,2 oranında
artırılarak 995 milyon 569 bin liraya yükseltildi.
Milli Savunma Bakanlığı 2013 bütçesi, bir önceki yıla göre 11,7
artışla 20 milyar 359 milyon TL'ye yükseltildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne 14 milyar 777 milyon, Jandarma Genel
Komutanlığı'na 5 milyar 843 milyon, Sahil Güvenlik Komutanlığı'na da
432 milyon liralık kaynak ayrıldı.
Telefon dinlemeleri üzerine gündeme gelen Türkiye İletişim
Başkanlığı'nın da bağlı olduğu Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu'na 2013 yılı bütçesinden tam 1 milyar 510 milyon lira ayrıldı.
Bunlar vergilerimizden, örtülü ödenek hariç doğrudan askeri ve iç
güvenlik bazında militarizasyona harcanan paralar.
Tabii militarizasyon aktörleri asker ve polisten ibaret değil,
eğitimden, yargıya, sağlıktan çalışmaya militarizasyonla kuşatılmış
durumdayız.
Türkiye, dünyanın en büyük silah şirketi Boeing'den 300 milyon $'a 6
adet CH-47S tipi Chinook helikopter alımı anlaşması imzaladı. Hiç
düşündünüz mü 300 milyon $'a kaç kadın sığınma evi, kaç okul, kaç
hastane açılır, kaç işçi istihdam edilecek üretim merkezleri
açılabilir? Üstelik Türkiye CH-47S tipi Chinook helikopterden toplam
14 adet almayı planlıyor. Yani bunun için 700 milyon $' ayırmış
vergilerimizden.
Eskişehir'de simülasyon odasında yapılabileceği halde, bir güç
gösterisi olarak fiili yapılması tercih edilen, bir askeri uçağın tek
kalkış masrafıyla orta ölçekli bir kadın sığınma evi açılabiliyor. Bu
uçaklar haftanın beş günü deneme uçuşları yapıyor.
Bizim vergilerimizle, 100 dönümlük yeşil alanı yok ederek,
fallosentrik heykelleriyle tanınan Mehmet Aksoy'a, Atatürk Havalimanı
apronunun askeri bölgesinde 6 milyon $ a dünyanın en büyük askeri
anıtı imzalanıyor.
Balyoz belgeleri içinde ortaya çıkan, "İrticayla Mücadele Eylem Planı"
daki "pahalı projeler" bölümünde de "irtica ve terörle ilgili filmler
ve orduyu sempatik gösterecek filler çektirilmesi" vardı. Dava
sürerken, Hava Kuvvetleri vergilerimizden 6 milyon $'ını Anadolu
Kartalları diye bir film çektirip imaj temizlemeye çalışmaya
ayırmıştı.
1000 kişi başına düşen asker sayısında dünya ortalaması 3, Avrupa
ortalaması 4.4 iken, Türkiye için bu rakam 9.5 asker.
Mukayese olarak 75 milyon nüfuslu Türkiye'nin ordusunda 800 bin kişi
istihdam ediliyor, buna karşılık 83 milyon nüfuslu Almanya'nın
ordusunda 163 bin kişi. TSK'de halen general-amiral konumunda 347 kişi
var. Almanya'da ise 1955'den bu yana bu konumda görev almış insan
sayısı, toplam 43 (yazıyla kırküç), halen görev başında olan ise 3
(üç) kişi. Bu üç kişiyle hallolabildiğine göre biz vergilerimizle 344
amiral ve generali boşuna en yüksek maaşlarla ve yine bizim cebimizden
çıkan bir dolu ekonomik ve siyasi imtiyazla besliyoruz.
Ayrıca TSK'nin ve şirketlerinin, şirket ortaklıklarının 7 maddelik
vergi muafiyetleri ve diğer vergi indirimlerini de yine vergilerimizle
biz kapatıyoruz.
Bu kurumların bekasını korumak için çıkarılan kanunlar (TMK, PVSK
gibi), bu kanunlar nedeniyle ortaya çıkan mahkeme masrafları,
hapishane masrafları ve rehabilitasyon masrafları, ekip ve ekipman
giderleri de yine bizim vergilerimizle karşılanıyor.
HOME |