Öldürmeyin dedim, yine cezaevindeyim
Halil Savda,
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA,
23 Mart 2012
Cuma
ENGLISH
Sizlere Ağrı-Diyadin K1 Tipi Kapalı Cezaevinden
yazıyorum. 24 Şubat 2012 tarihinde bulunduğum
Doğubeyazıtta polis tarafından gözaltına alındım. Otele
gelen polis halkı askerlikten soğuttuğum için hakkımda
yakalama emri olduğunu ve ifade vermem için
götürüldüğümü söylemesine karşın, sonraki süreçte 2006
yılında hakkımda açılmış olan Md. 318 askerlikten
soğutma davasından dolayı cezamın infazına geçildiğini
anladım. 100 gün hapiste tutulacağım. Neden 100 gün ceza
aldım ve neden cezaevindeyim kısaca anlatmak istiyorum.
2006 yılında İsrail hükümeti Lübnana saldırdı. İsrail
hükümetinin bu saldırısına zorunlu olarak silah altında
bulunan onlarca İsrailli vicdani retçi katılmadı.
İsrailli vicdani retçiler Lübnanlı, Filistinli, İsrailli
erkek, kadın, çocuk ve yaşlı kardeşlerinin ölmemesi ve
savaşın son bulması için silah altına alınmayı ve
savaşmayı reddettiler. Ölmek ve öldürmek istemedikleri
için hapse atıldılar. Türkiyeli savaş karşıtları olarak
bu duruma sessiz kalamazdık. 1 Ağustos 2006 tarihinde
İsrailli vicdani retçi kardeşlerimizle dayanışmak ve
İsrailin Lübnana saldırısını protesto etmek için
İsrailin İstanbul Başkonsolosluğu önünde bir basın
açıklaması yaptık. Açıklamada İsrailli vicdani
retçilerin haklı duruşlarını desteklediğimizi ve bir an
önce serbest bırakılmalarını istediğimizi ayrıca
İsrailin Lübnana saldırısını protesto ettiğimizi
söyledik. Bu açıklama nedeniyle İstanbul Savcılığı
hakkımda soruşturma başlattı ve Sultanahmet 4. Sulh Ceza
Mahkemesi halkı askerlikten soğuttuğum iddiasıyla 5 ay
hapis cezasına çarptırdı. Yargıtay 9. Ceza Mahkemesi
cezayı onadı. 3 Haziran 2012 tarihine kadar cezaevinde
kalacağım.
Türkiyeli savaş karşıtları adına yaptığım bu basın
açıklamasının tek bir satırında dahi Türkiyenin ismi
geçmemekteydi. Peki, Türk yargısının bu naif açıklamada
suç görme sebebi neydi? Halbuki Davos fatihi Başbakan
Tayyip Erdoğan, İsrailin Filistine karşı yürüttüğü
saldırgan dış politikalarına van münit!!! demiş ve
posta koymuştu. Aynı başbakanın yönetimindeki sözde
özerk Türk yargısı, İsrail hükümetinin Lübnanda yaptığı
katliamları protesto ettiğim, ülkelerindeki hükümetin
savaş operasyonlarına katılmayı reddettikleri için hapse
atılan kardeşlerimle dayanışmam nedeniyle beni cezaevine
attı. Davosta İsrail hükümetine van münit diyen
başbakanın zorba mahkemeleri, adil olmayan kararlarına
van münit demedi.
Filistinlilerin hak savunuculuğu yapan ve İsrail
bayraklarını her fırsatta yakanlar içinse, İsrailli
vicdani retçilerin haklı duruşu ve haksız
cezalandırılmaları, zihinlerdeki anti-semitik nefret
nedeniyle yankı bulmadı.
Konunun bir tarafı savaşı reddedenin İsrailli olması
olsa da, mahkemenin gösterdiği tavrın asıl sebebi, konu
vicdani retçilerin durumu olunca onların barış için
çabalarını, işgal karşıtı tutumlarını görmezden gelme ve
destek olanı da cezalandırmadır.
Asıl konu, vicdani ret ne kadar haklı bir gerekçeye
dayanırsa dayansın bir ülkeden çıkacak vicdani rettin
görmezden gelinmesi ve diğer ülkelerdeki olası dayanışma
girişimlerini yok etmeyi isteme tavrıdır. Yani vicdani
reddin konusu, her söylemlerinde gözlerinden timsah
gözyaşları dökerek andıkları Filistinli, Lübnanlı
kardeşlerini korumaya yönelik bile olsa, vicdani
redden duyulan korkunun ve kendi hükümetlerine yönelik
yarın öbürgün gerçekleşmesi ihtimal bir tehdit algısının
üründür.
Diğer devletlere karşı barış gücü adıyla işgalci
politikalar yürüten, sınır ötesi operasyonlarla
komşularının sınırlarına karşı saldırganca operasyonlar
gerçekleştiren ve kendi halkının başına bombalar
yağdıran Türkiye hükümeti, yarın öbür gün bir saldırıda
bulunduğunda, aynı gerekçeyle duruşlarını sergileyecek
kendi vicdani retçilerinden ve diğer ülkelerden
gelecek dayanışmadan korkmaktadır.
Bunu yapan devletin adının İsrail olması ise bu noktada
önemli değildir, çünkü önemli olan bugün ona yarın bize
zihniyeti ile, devletlerin aynı reaksiyonu vermesidir:
Orduya itaatsizliği ve hangi devletin olursa olsun onun
ordusuna karşı duruşları cezalandırmak
12 Eylülün cunta anayasasını değiştirmek isteme gibi
misyonla ortaya çıkan hükümetin, militer sistemi koruyan
ve düşünce özgürlüğünü engelleyen TCK Md. 318i
kaldırmaya halen yanaşmaması da bu tutumumun bir
göstergesidir.
Türkiyede vicdani ret hakkı hala yok, tüm vicdani
retçiler yoğun bir cezalandırılma ve cezadan sonra bir
sivil ölüm sürecine mahkum edilmiş durumdalar. Bireysel
olarak kalmasını şiddetle istedikleri ve bu nedenle
şahıslar üzerinden karalama politikasıyla yargı
kararları çıkaran hükümet, vicdani ret olgusunu
yaygınlaştırmamak adına vicdani retle dayanışma gösteren
herkesi cezalandırma ile devam ediyor.
6 Ocak 2010 yılında, o süreçte hapiste tutulan ve
işkence gören Vicdani retçi Enver Aydemir ile dayanışma
amacıyla Ankarada yaptığımız basın açıklamasında yine
halkı askerlikten soğuttuğum gerekçesiyle Ankara 10.
Asliye Ceza Mahkemesinden 6 ay hapis cezasına
çarptırıldım. Kararları sadece kanuna uygunluk
bakımından denetleyen Yargıtaydan bu kararın onanacağı
ve ceza alacağım kesindir. Bu madde kaldırılmadan ne
benim ne Türkiyedeki vicdani retçilerin ne de diğer
vicdani retçilere destek olanların ve militer sistemi
eleştirenlerin ceza almaması mümkün görünmemektedir.
Ayrıca yine vicdani retçi Enver Aydemirle dayanışmak
için yaptığımız basın açıklamasından dolayı Eskişehir
Sulh Ceza Mahkemesinde açılmış ve halen süren iki ayrı
davam daha bulunmaktadır. Madde kaldırılmadığı için bu
iki davadan da elbette ki suçlu bulunacağım.
Askerlikten soğutma suçu nedeniyle diğer insan hakları
savunucuları ve yazarlar da yargılanmakta ama genellikle
haklarında dava açılanlar ceza almamaktadır. Benim aynı
suçtan ardı ardına ceza almam, konuşmaya devam ettikçe
sisteme tehlike arzetmeye ve diğer başkaldıranlara örnek
teşkil edeceği düşünülen vicdani retçi kimliğimden
dolayıdır. Militarizmi eleştiren ve karşıtlarına destek
olanın kimliği Vicdani retçi olduğunda sistem onu iki
kez daha tehlikeli görmekte ve cezalandırmaya devam
etmektedir.
Tüm bunlar, muhalif kimliğimizi susturmak ve sivil ölümü
hayatımızın sonuna kadar ensemizde hissettirmek için
gösterilen beyhude bir çabadır. Öldürmeyin demek neden
suç olsun ki?
Devlet istediği kadar yargılasın, ceza versin, ben
insanlara askere gitmeyin demeye devam edeceğim. Çünkü
biliyorum ki insanlar askere gittikçe biat kültürü var
olacak. Çünkü biliyorum ki ordu eleştirisi yapılamazsa
toplumun demilitarizasyonu olamayacaktır.
Cezaevine konuluyor olmam bir vicdani retçi, bir insan
hakları savunucusu, bir yazar ve savaş karşıtı olarak
benim zihnimi tutsak edemeyecek. 100 gün değil 10 yıl da
yatsam Öldürmeyin demeye devam edeceğim. Özgürlük ve
barış kazanacak!
Diyadin K1
Tipi Kapalı Cezaevi Diyadin-AĞRI |